Bu Blogda Ara

15 Nisan 2012 Pazar

Bazı İnsanlar Neden Daha Başarılı Olur?Çizginin Dışındakiler/ Bill Joy

MediaCat yayınlarından Malcolm Gladwell tarafından yazılan Outliers "BAZI İNSANLAR NEDEN DAHA BAŞARILI OLUR?" kitabını okuyorum. Kitapta başarıyı getiren birçok faktörden bahsediyor ve bu faktörleri farklı bölümlerde ele alıyor.

Kitabın İkinci bölümü ise "10 Bin Saat Kuralı". Bu kuralı uygulayanlardan biri ise bugün yazılım dünyasında önemli isimlerden biri olan Bill Joy.

Bill Joy ile ilgili bölümü sizlerle paylaşmak istedim.
Başarının en büyük sırlarından bazıları; doğru zamanda doğru yerde olmak, çok çalışmak, fırsatları iyi gözlemlemek...

Bill Joy

Yıl 1971.Uzun boylu, utangaç  ve 16 yaşında. Matematikte cin gibi; MIT, Caltech ve Waterloo  Üniversitei gibi okullar bu tür yüzlerce öğrenciyi kendine çekiyor. “Bill küçük bir çocukken, daha öğrenmek isteyip istemediğini bile bilmeyecek  yaştayken , herşey hakkında herşeyi öğrenmek istiyordu” diyor babası William. “Ona becerebildiğimizde yanıt verebiliyorduk. Veremediğimizde ise sadece bir kitap veriyorduk. “
Bill Joy’un kamyon dolusu yeteneği vardı. Ancak tek faktör bu değildi. Bu gelişmenin anahtarı Beal Caddesi’ndeki o sıradan binaya yolunun düşmesi olmasıydı.

1970’lerin başlarında Joy programlama öğrenirken bilgisayarlar oda büyüklüğündeydi. Tek bir makine(ki gücü  ve belleği belki şu andaki mikrodalga fırınınızdan daha düşüktü) 1 milyon dolardan daha pahalıydı ve bu 1970’lerin dolarıydı. Bilgisayalar nadirdi.Bir bilgisayar bulsanız bile erişmeniz  zordu; erişseniz bile belli bir süre için kiralamak bir servet tutuyordu. Dahası programlamak fazlasıyla uzun ve yorucuydu. Bilgisayar programlarının delikli karton kartlar kullanılarak yaratıldığı dönemdi. Her kod satırı karta delgi makinesi kullanılarak basılıyordu. Karmaşık bir program bu kartlardan upuzun binlerce olmasa da yüzlerce yığınını gerektirebiliyordu. Bir program hazır olduğunda erişiminizdeki ana bilgisayara gidip kart yığınlarını operatöre veriyordunuz. Bilgisayar tek bir seferde sadece tek bir görevi yerine getirebildiği için, operatör programınız için rezervasyon yapıyordu ve sırada sizden önce kaç kişi bulunduğuna bağlı olarak kartlarınızı birkaç saat, hatta bütün bir gün geri alamayabiliyordunuz. Ve programınızda tek bir hata bile yapsanız kartları geri alıp hatayı bulmak ve bütün süreci yeniden başlatmak zorundaydınız.
Bu koşullar altında birinin programlama uzmanı olması son derece güçtü. Hiç kuşkusuz, yirmili yaşlarınızın başlarında uzman olmanız kesinlikle olanaksızdı. Bilgisayar odasında geçirdiğiniz her saatin sadece birkaç dakikasında program yapabiliyorken, 10 bin saatlik bir pratiğe nasıl ulaşbilirsiniz? Kartlarla programlama yapmak diye anımsıyor o dönemin bilgisayar bilimcilerinden biri “size programlamayı öğretmiyordu. Sabretmeyi ve düzeltme yapmayı öğretiyordu”
1960’ların ortalarına kadar programlama sorununa çözüm getirilemedi. Bilgisayarlar sonunda her seferinde tek bir “rezervasyon”dan daha fazlasıyla başa çıkacak kadar güçlendi. Bilgisayar uzmanları, bilgisayarların işletme sistemi yeninde yazılırsa makinenin paylaşabileceğini fark etti; bilgisayar aynı anda yüzlerce görevi yerine getirmek üzere eğitilebilirlerdi. Bu da artık programcıların bilgisayar kartı yığınlarını operatöre fiziksel olarak vermek zorunda olmamaları anlamına geliyordu. Düzinelerce terminal kurulup hepsi ana bilgisayara bir telefon hattıyla bağlanabilirdi ve herkes aynı anda çevrimiçi çalışabilirdi.

İşte Michigan da devreye bu noktada girdi, çünkü Michigan dünyada zaman paylaşımına geçiş yapan ilk üniversitelerden biri oldu. 1970’lerin başlarında , Michigan, Bilgisayar Merkezi’nde yüz kişinin aynı anda programlama yapmasına olanak tanıyan bilgisayar gücüne sahipti.
1971 sonbaharında Ann Arbor kampüsüne vardığında Bill Joy’u karşılayan fırsat da buydu. Michigan’ı bilgisayarları için seçmemişti.Lisede bilgisayarlarla hiç işi olmamıştı.Matematik ve mühendisliğe ilgi duyuyordu.Ancak birinci sınıtfa programlama merakına yakalandığında  tesadüflerin en güzeli yle- kendini dünya üzerinde 17 yaşında bir gencin istediği herşeyi programlayabileceği çok az yerden birinde buldu.
“Kuzey kampüsünde yaşıyordum ve Bilgisayar Merkezi de kuzey kampüsündeydi” diye devam ediyor  Joy. “Orada ne kadar mı zaman harcıyordum?Merkez 24 saat açıktı.Ben bütün gün orada kalıyor, sabah yürüyerek odama dönüyordum. O yıllar, bilgisayar merkezinde derslerde harcadığımdan daha uzun bir zaman harcıyordum.
Bill Joy’un yoluna çıkan fırsatlar seline bir bakın. Michigan Üniversitesi gibi ileri görüşlü bir okula gitmiş olduğu için delikli kartlar yerine zaman paylaşımına sahip bir sistem üzerinde pratik yapabildi; Michigan’daki bir sitemde bir kusur olduğu için istediği her şeyi programlayabildi; üniversite bilgisayar merkezinin 24 saat açık tutmak için para harcamaya hazır olduğundan bütün gece orada kalabildi ve bu işe bu kadar zaman ayırabildiği için UNIX’i yeninden yazma fırsatıyla karşı karşıya gelene dek bu görevi yerine getirebilecek düzeye ulaşmıştı. “Michigan’da büyük olasılıkla günde sekiz on saat programlama yapıyordum” diye devam ediyor. “Berkeley’e gittiğimde ise, gece gündüz programlama yapıyordum. Evde bir terminalim vardı. Gece ikiye üçe kadar uyanık kalıp eski sinema filmlerini izler ve programlama yapardım. Bazen klavyenin başında uyuyaklırdım”. Berkeley’e gittiğimde yetkin olmaktan hala biraz uzaktım. Oradaki ikinci yılımda ustalaştım. 30 yıl sonra bugün hala kullanılmakta olan programları da o zaman yazmaya başladım.” 1971, Michigan Üniversitesinin ikinci sınıfına gelindiğinde ciddi ciddi programlama yapmak.Yazları da ekleyin ve sonra Berkeley’deki ilk yıl gece gündüz yapılanlar. “Şöyle böyle belki de… 10 bin saat?dedi sonunda. “Doğru”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder